Modern tiyatroda, klasik tiyatronun bütün kalıpları yıkılmıştır. Modern tiyatro, yaşamı klasik tiyatrodaki gibi anlatmakla kalmaz; görünmeyen iç yüzüyle de ortaya koyar. Modern tiyatro, doğayı, yaşamı olduğu gibi taklit etmez. İnsanın çok zengin bir iç dünyası vardır. Bu iç dünya, toplum ve doğa mantığına uymayabilir. Modern tiyatro da insanın bu karmaşık iç dünyasını keşfe çıkar. Bu...
Modern tiyatroda, klasik tiyatronun bütün kalıpları yıkılmıştır. Modern tiyatro, yaşamı klasik tiyatrodaki gibi anlatmakla kalmaz; görünmeyen iç yüzüyle de ortaya koyar. Modern tiyatro, doğayı, yaşamı olduğu gibi taklit etmez. İnsanın çok zengin bir iç dünyası vardır. Bu iç dünya, toplum ve doğa mantığına uymayabilir. Modern tiyatro da insanın bu karmaşık iç dünyasını keşfe çıkar. Bu nedenle, modern tiyatroda sahnede saçma gibi görünen sözler söylenebilir, dengesiz hareketler yapılabilir.
Çağdaş tiyatro anlayışı, en başta tiyatronun, özündeki yaşam cevherinden uzaklaştırılmasına karşı çıkar, tiyatronun insanın temel gereksinimleri ile ilgili bir işlevi yerine getiremez oluşunu eleştirir.
Peter Brook
Çağdaş tiyatronun en önde gelen yönetmenlerinden biri olan Peter Brook 1925’yılında doğmuş ve 1942 yılında amatörlerle birlikte sahnelediği Doktor Faustus oyunu ile tiyatro yaşamına atılarak, günümüze kadar altmıştan fazla oyun, sekiz opera ve on dokuz film yönetmiştir. Halen kesintisiz olarak çağdaş tiyatronun biçemi üzerine deneysel çalışmalar yapmayı sürdürmektedir. Özellikle günümüz tiyatrosunun gelecekle bağlantısıyla ilgilenmekte ve başarısızlığa uğramaktan korkmaksızın cesur denemeler yapmaktadır. Brook’a göre tiyatrodaki he rşey tiyatro dışındaki her şeyin taklididir. Oyuncu normalde tiyatro dışında bulunabilen kişinin taklididir. Gerçek oyuncu, gerçek kişinin taklididir. Gerçek kişi ise her şeyi ile açık, bedeni, belleği, duyguları ile açık olma konusunda kendini geliştirmiş, bu kanallarının üstündeki engelleri kaldırabilmiş kişidir. Tüm kanalları yüzde yüz işlevseldir. Bu, gerçek kişinin ideal imgesidir. Ancak geleneksel disiplinler dışında, içinde yaşadığımız dünya bunları bizim için olanaklı kılmaz. Tiyatronun yaşam olduğuna inanan Brook, tiyatronun yaşamı yansıttığını söyler.
Brook’a göre tiyatro kendi kendini yıkan bir sanattır. Tiyatroda doğan her biçem ölmeye mahkumdur. Biçemlerin ya da göreneklerin hepsinin yapaylığına dikkat çeker. O’na göre oyuncu hangi biçem olursa olsun, onu doğal ve inandırıcı yapmalıdır. ‘Doğal’ kelimesini, bir şey olduğu anda, analiz ve açıklamaya gerek olmadan o şeyin doğru olması olarak tanımlar. Yaptığı her çalışmayı doğaçlamalarla ortaya çıkaran Brook, deneyimlerinden yola çıkarak, doğaçlamanın oldukça zor olduğunu, titiz bir teknik gereksindiğini ve genelleşmiş bir düşünce olan spontanlıktan çok farklı olduğunu belirtir.
Doğaçlama, tiyatronun bütün durumlarında oyuncuların büyük yeteneklerini gereksinir. Özel eğitim, büyük bir özveri ve mizah gücü gerektirir. Gerçek doğaçlama seyirci ile yüzleşme ile bağlantılıdır ve bu ancak seyirci oyuncu tarafından sevilip, saygı görüldüğünü hissederse gerçekleşebilir. Bunun için Brook’un izlediği yol, seyircinin gelmesini beklemek yerine, yaşadığı yere gitmektir. Brook, oyuncunun yaratıcılığını ortaya çıkarmak için uğraşır. Biçemin ve özgürlüğün, disiplinin ve spontanlığın diyalektiğini araştırmak tiyatrodaki çalışmalarının temelini oluşturur.
Özetleyecek olursak, çağdaş tiyatro düşüncesi tiyatronun eski işlevselliğine kavuşturulması için bir arayış dönemine girmiştir.Çağdaş tiyatro bir deney tiyatrosu olma özelliğini korumakta ve deneysel anlamda değer taşımaktadır. Seyirci öğesi çok önemsenmekte ,seyirciyi oyuna katan, onunla bütünleşen ,bir olay,bir yaşantı,bir tören olan tiyatro yeğlenmekte ve savunulmaktadır.