Tiyatroda gerçekçi akım,19.yy’ın ikinci yarısında güç kazanmıştır. Oyun yazarlığında olduğu kadar sahneye koyuculukta ve oyunculukta da yeni bir sanat anlayışı getiren gerçekçi tiyatro düşüncesi ,öncelikle romantik tiyatro anlayışına ve popüler tiyatro uygulamasına karşı savunulmuştur. Tiyatroda geçekçiliğin öncüleri olan düşünürler, bu yeni akımın ortaya çıkışını romantizme olan tepki olarak açıklamıştır. Bu süreç romantik başkaldırıyla ve Rousseau’nun...
Tiyatroda gerçekçi akım,19.yy’ın ikinci yarısında güç kazanmıştır. Oyun yazarlığında olduğu kadar sahneye koyuculukta ve oyunculukta da yeni bir sanat anlayışı getiren gerçekçi tiyatro düşüncesi ,öncelikle romantik tiyatro anlayışına ve popüler tiyatro uygulamasına karşı savunulmuştur.
Tiyatroda geçekçiliğin öncüleri olan düşünürler, bu yeni akımın ortaya çıkışını romantizme olan tepki olarak açıklamıştır. Bu süreç romantik başkaldırıyla ve Rousseau’nun burjuva uygarlığına saldırmasıyla başlamıştır. Romantizmi hastalıklı duygusallık ve yapaylıkla itham ederek eleştirmişlerdir.
Gerçekçi tiyatro düşüncesinin ilkeleri saptanırken gerçeğin yanılsaması kavramına yeni bir yorum getirilmiş, tiyatronun topluma karşı sorumluluğunun altı çizilmiş, bilimsel yöntemin nasıl uygulanacağı açıklanmış, illüzyon yaratma teknikleri üzerinde durulmuştur. Toplumun yaşayan sorunlarına yönelerek çağdaş bir nitelik kazandırma amaçlanmıştır.
Tiyatro tarihçisi John Gassner romantizmi, realizmin ilk aşaması sayar. Romantizm kalıpları kırarak, sıradan insana ve sorunlara eğilerek realizmin yolunu bir şekilde açmıştır. Dokunulmazlık kazanmış soylu sanat anlayışı romantizm ile kırılmış realizme elverişli ortam hazırlanmıştır. Aynı zamanda romantik tiyatro ,tarihi dekor ve kostümlerle gerçeğe benzerlik göstermesi ile de realizme öncülük etmiş, sahnede sel ,volkan, yangın gibi doğa olayları canlandırılmıştır.
Romantizmden realizme geçişte tiyatro yapıları çoğalmış, tiyatro sanatı tüm Avrupa ülkelerine yayılmıştır.
Geçiş döneminde gerçekçiliğe öncülük eden yazarlar;
-Almanya’da George Buchner, Hebbel
-Rusya’da Gogol
-Gerçekçiliğin temellerinin ilk atıldığı yer olan Fransa’da ise Emile Zola ve Goncourt kardeşlerdir.
Andre Antoine, Stanislavski gibi yönetmenler ,natüralizm kuramının uygulaması ile açıklık ve kesinlik kazanmasını sağlamışlardır.
Ibsen, Strindberg, Çehov, Gorki, George Bernard Shaw, Eugene Oneil gibi usta oyun yazarlarının oyunları gerçekçi tiyatroyu,gücünü günümüze dek koruyan bir akım düzeyine getirdiler.
Bu dönemde toplum,yaşayış biçimi ve düşünce tarzı ile hızlı bir değişim içinde bulunmaktadır.Her yönden dinamik bir ortam yaratılmıştır.
Bir yanda yoksullar,emekçiler öte yanda varlık içinde yaşayan fakat kendi aralarında rekabet halinde savaş bunalımı yaratmış olan iş adamları,bankacılar,yöneticiler bulunmaktadır.Bu gerçek durum halinde,inceliği,aşkı işleyen romantizm doğal olarak değerini kaybetmiş ve toplum dertleri,gerçekler,savaş durumu ve acıları işleyen,haksızlığa değinmek isteyen gerçekçi akım öne çıkmıştır.
Gerçekçiliği işlerken Anton Çehov ve Bernard Shaw’a değinmek gereklidir.
ANTON ÇEHOV
Rus tiyatro yazarı ve modern kısa öykülerin kurucularındandır. 19. yüzyıl Rus eleştiri gerçekçi tiyatrosunun en önde gelen temsilcilseri arasında yer alır.
Çehov’un oyunlarının en önemli iki öğesi, tıpkı yaşamın kendisi gibi, onun çelişkin birer yansıları olan oyun kişileri ile -dramatik- iç eylemdir. Bu kişiler, genel karşıtlığı içinde, duydukları boşlukta değer anlayışını yitirmiş ama bunun farkında olan, gündelik yaşamın sıkıcı ve aynı zamanda katı gerçekleri karşısında ezilen ya da buna bireysel ve nihilistçe başkaldıran; toplumsal değişim dinamiğinin ortaya çıkardığı, yeni ekonomik güçlere sahip; halktan yana toplumsal bir yaşam değişikliğini esinleten aydınlardır. Bu kişilerin bir bölüğü, yaşamın tutkulu, hoşgörülü, çalışkan, bozulmamış geleceğe açık yanını verirken öbür bölüğü yaşamın, boş, sıkıcı, yılgınlıkla kapalı, düş kırıklığına uğramış, gerçeği örten, anlamsız kılan, ömür dolduran, yiten yanılsamalarla avunan, geçmişte kalan yanını verirler; aralarında oluşan dramatik çatışma, bütün bir toplumsal çelişmenin genel görünümünü -atmosferini- yansıtır. Bu atmosfer, kişiler arasında ”mecazi” bir karşılıklı anlaşma diliyle kurulan iç eylemden doğar.
BERNARD SHAW
Shaw un tiyatroya getirdiği yenilik, yeni bir tiyatro anlayışı, tekniği ya da anlatımı değildi. oyunlarının çarpıcı yönü, bir eleştiri ve makale yazarı olduğu dönemde geliştirmiş olduğu ince, alaycı ve mizahlı gündelik dili, o güne kadar ağdalı bir romantizmin egemen olduğu ingiliz sahnesine çıkarmalarıydı. Tiyatro anlayışı açısından Shaw kendisini Ibsen’ in bir izleyicisi olarak gördü.Gerçekten de kimi oyunlarındaki fantastik öğeler bir yana bırakılacak olursa, oyunlarının mekansal ve olay örgüsüne ilişkin kuruluşu Ibsen in oluşturduğu anlayıştan pek farklı değildi. Ancak onun diyaloğa verdiği önem ve oyunlarının mizah yükü Ibsen in ciddi ve iç eyleme ağırlık tanıyan üslubundan ayrılıyordu. Shaw var olan toplumsal kurumların eleştirisini ödünsüz yapmaktan yanaydı; ancak bu eleştiri zaman zaman sinik olmanın sınırına gelen bir alaycılık taşıyordu. Shawun sosyalizme yaklaşan siyasal görüşleri bu yaklaşımla birleştiğinde ortaya çıkan, ciddi toplumsal eleştiride mizahı bir araç olarak kullanan bir tiyatro oldu.
XIX. yüzyılın ikinci ve XX. yüzyılın ilk yarılarını kapsayan yaşamı ve zihinsel faaliyetin çeşitli alanlarında verdiği ürünlerle Shaw u yalnızca bir oyun yazarı olarak değerlendirmek mümkün değildir.Birçok eleştirmenin kendisini “Shakespeare’ den bu yana en büyük ingiliz oyun yazarı” diye değerlendirmelerine karşın Shaw, ne ardında bir akım bırakmıştır, ne de “esas olarak bir tiyatrocu” olmuştur. O, herşeyden önce sözcüğün evrensel anlamıyla bir “eleştirmen”di. Kendisini bir “sosyalist” olarak görmekteydi. Shaw’ın Pygmalyon adlı eseri döneminde çok ilgi görmüş daha sonra ‘My Fair Lady’ adlı bir müzikale dönüştürülmüştür.
KOMEDYA TÜRÜ
Henri Louis Bergson komedya türündeki görüşleri ile tiyatro düşüncesine katkıda bulunmuştur. Bu zamana kadar Aristoteles de dahil olmak üzere komedya türünün üzerinde ne kadar az durulduğu anımsanacak olursa bu dönemdeki Bergson katkısı azımsanamayacak kadar çoktur.Kendisi komik olanı hiçbir şekilde kalıplara sokup tanımlamak istemediğini,komiği canlı bir şey olarak ele aldığını belirtmiştir.Ona göre insanlık dışında hiçbir şey gülünç değildir.Ona göre gülünç nesnenin kendisinde değil,kişinin ona yüklediği anlamdan oluşur.Ona göre gülme toplumsal bir cezalandırmadır,gülünç olma korkusu esnek olmayan bireyleri uslandırır ve toplumdan kopuk hareketleri düzeltir.Bir bakıma gerçek hayata dramdan daha yakındır,çünkü gülme zevki tiyatroda bile sadece estetik,çıkarsız bir zevk değildir,gizli bir amaç taşır.Bu amaç itiraf edilemeyen bir küçültme,utandırma hiç olmazsa dışarıdan düzeltme isteğidir.
STANISLAVSKİ
Konstantin stanislavsky, gerçekçi tiyatronun oyunculuk kuramını kendi uygulamalarından yola çıkarak oluşturmuştur. Stanislavskinin kuramı ve yöntemi, tiyatro düşüncesinin en önemli ürünlerinden biridir. Stanislavsky her şeyden önce yapay oyunculuğa, tiyatrosallığa, dış kalıpların ezberlenerek yinelenmesine karşıdır. Bu konuda rus oyunculuğunda gerçekçiliğin babası sayılan aktör Mikhail Shehepkin’in etkisi altındadır. Stanislavsky, moskova sanat tiyatrosu’ndaki oyunculuk alıştırmaları ile bir devrim yaratmıştır. Stanislavsky, yapay ruhsuz oyunculuğa karşı yaratıcı oyunculuğu savunmuştur.
Stanislavsky, gününün yaygın tiyatro uygulamasını eleştirirken kendi tiyatro anlayışını açıklamıştır. Bu açıklama, çağdaşı olan gerçekçi tiyatro sanatçı ve kuramcılarının düşünceleri doğrultusundadır. Bu doğrultuda natüralizm aşılmıştır. Yaşam, gerçeğe benzeyen biçimler içinde yansıtılacak fakat yüzey gerçekçiliğinden kaçınılacaktır. Stanislavsky, somut gerçeklere bağlı kalmaktan, aynı zamanda yaşamın dirimini gözden kaçırmamaktan yanadır. Yazarın bir seçme ve yorumlama hakkı olacak fakat siyasal eğilimi vurgulanmayacaktır. Stanislavsky, sahnede yaşamın dirimini, gizli gerilimi yansıtabilmek için bir oyunculuk yöntemi geliştirmiştir, bu yöntemle oyuncuya oyun kişisinin canlı özünü canlandırmanın yolu öğretmektir.
Stanislavsky yönteminin temel ilkesi, oyuncunun yaratıcı düş gücünü harekete geçirmek ve canlandırdığı oyun kişisini kendi içinde duyup onu içten kavramasını sağlamaktır. Çalışmalarında oyuncunun, canlandırdığı oyun kişisinin düşünce kıvrımlarını duygularını, dürtülerini, eylemlerini derinden anlamasını çalışılır. Bunu yaparken hazır bilgi vermekten kaçınılır. Oyuncu kendi imgelemi ile önce somut gerçeklerden yola çıkar ve onlardan hiç ayrılmadan iç görüntüler yaratır.
Stanislavsky yönteminin temelinde nörofizyoloji ve psikoloji biliminin ,özellikle Pavlov’un bulguları yatmaktadır.Stanislavsky, Pavlov’un yöntemini tersten uygulamış,oyuncuların oyun kişisini sahnede yeniden yaşatabilmek için akıl,irade ve duygularını çalıştırması gerektiğini savunmuştur.
Bertolt Brecht, Stanislavsky’nin oyunculuk anlayışına karşı çıkmış fakat oyuncunun eğitiminde bu yöntemin önemini yadsımamıştır.
Gerçekçi akım sanatın topluma karşı görevi ve sorumluluklarına yeni bir boyut getirmiştir. Seyircinin tam bir yanılsama içine sokulmaması bu tiyatronun ayırıcı özelliği olmuştur. Tiyatroda gerçeklik çeşitli yönlerden karşı çıkılmasına rağmen günümüzde de gücünü korumakta, çağdaş batı tiyatrosunun yaygın tiyatro anlayışı olarak seyirci çoğunluğu tarafından tutulmaktadır.